Geçenlerde şişliden ev ve iş arkadaşım Kürşat ile birlikte şişliden taksiye binerek fatih ‘e dogru yola koyulduk. Araba yavaş yavaşÂ giderken manzarası insan olan yerlere ve yollara baktım. Geçmişte hakkında şiirler yazılar şehri izledim, bu şehre aşık olanları düşündüm. Fatih Sultan Mehmet’in gecesini gündüzünü burası için verdigini düşündüm. İnsanlar şiirler yazmıştı bu şehre ve şu an sadece insan vardı. Taksi yol alırken taksimden düşüncelerime daha fazla gömülmüştüm. Bir süre önce İstanbul’a gelmemek için direndigimi düşündüm ve şu an yavaş yavaş istanbul’u sevmeye başladıgımı. Taksim’i geçtikten sonra sonbahar havasındaydım daha soluk binalar ve daha bir istanbul vardı sankı karşımda. Güneşin yavaş yavaş batıyor olmasıda benim bu tarz düşünceleri daha çok düşünmemi saglıyordu.
Bu zamana kadar çok güzel manzaralar görmüştüm ruhumun zevk aldıgını hissettigim manzaralara şahit oldum. Fakat gecenlerde şişhane köprüsünden geçerken öyle bir anı yakaladım ki o an gözlerim ile son gördügüm manzara o olmasını istedim. Hayatımda o anı geçtigimde tekrar o anı göremiyecegimi biliyordum. Sap sarı bir istanbul dumanlar ve o şiirler yazdıran istanbul bende görmüştüm. Fatih Sultan Mehmet’in görmeden gördügü şeyi görmüştüm, aslında o an gözlerimin görebilecegi en iyi manzarayı görmüştüm.
İlk defa İstanbul sokaklarından, yollarından geçerken arabanın yavaşlamasını istedim o manzaraya bakarak aglamak geçti içimden. Hayatı ve sanki o şiirler destanlar yazan insanların hepsinin benle beraber şişhane köprüsünden İstanbul’u izledigini düşündüm. Gözümü kırpmadım o manzaraya doyasıncaya ve santimini bile hafızama civileyene kadar baktım. Sanki Allah İstanbul’a bir ihlas katmıştı ve o Güneş İstanbul da farklı güzeldi.