Karanlıklar içerisinde karanlık bir rüyaydı. Bu İstanbul farklı diyerek yol alan Fatih, etraftaki telaşı anlamaya çalışıyordu. Üzülenler, ağlayanlar ve kederlenenler vardı her yerde, karşıdan “Beyaz Atla” gelen düşmanlar ise yağmurun sesleri eşliğinde İstanbul’a kendisinin fetih sonrasında girdiği yerdeydi. İçi o kadar acıtmıştı ki rüyasından kalbinin acısından dolayı terler içerisinde uyandı.

Rüyasında İstanbul’a düşman kuvvetlerinin girdiğini gören Fatih, uzun süre kendisine gelemedi. Günlerce odasına kapandı ve düşüncelere gömüldü, en sonunda odasından çıkarak Fatih veziri Ahmet Paşa’ya ülkenin en güvenilir kişisini çağırmasını söyledi.

Çevresi tarafından güvenilir olarak tanınan ve yardıma ihtiyacı olan herkese yardımlarını esirgemeyen Hasan Bey Fatih’in huzuruna çıktı. Fatih odada ki herkesi gönderdikten sonra Hasan Bey ile özel olarak konuşmaya başladı. Kendisine kabul etmesi takdirinde bir görev vereceğini ve bu görevinde oğluna o da kendi oğluna teslim edilerek babadan oğla aktarılan bir görev olacağından bahsetti. Görevin çok önemli olduğunu defalarca ikaz ederek bildirdi. Çiftçi Hasan görevi var gücüyle gerçekleştirmeye hazır olduğunu belirterek Fatih’e tüm dikkatini keserek emirlerini beklemeye başladı.

Fatih Hasan’a bir şiir vereceğini ve hayatı boyunca bu şiiri çözmeye çalışacağını aynı şekilde zamanı gelince oğluna aynı şiiri teslim ederek onunda çözmesi için uğraştıracağını belirtti. Bu şekilde nesiller boyu şiirin anlamını senin ve soyunun çözmesi için uğraş vermesi gerektiğini belirtti. Hasan olayı tam anlamadığı için birkaç kez Fatih’e sorarak tam olarak öğrendi. Şiiri teslim alan Hasan Fatih’in kendisini bu önemli görev için seçtiği için mutlu olmuştu, şiiri ezberleyerek derinlerinde anlamını keşfetmeye çalıştı. Nesiller boyu Hasan’ın çocukları şiiri ezberleyip, anlamını öğrenmeye çalıştılar.

Günümüz 2011 İstanbul

Mustafa İstanbul Üniversitesinde tarih öğretmenidir. Tarihe ilgisi ailesinden gelen tarih öğretileriyle başlamış ve hala onun için yaşayan bir tarih vardır. 30’lu yaşlarında olan Mustafa bir gün dedesi tarafından çağrılmasıyla kendisini hafta sonu dedesinin yanında bulur. Dedesi 80’li yaşlarında gayet ihtiyarlamış bilgeliğin zirvesinde birisidir. Torunu yanına geldiğinde Mustafa’ya şiiri ve görevi emanet edeceği anı yaşayacaklardır.

Dedesi Mustafa’nın gelmesiyle ikisi baş başa kalarak oda da oturmaya başladılar. Dedesi tüm dikkati ile kendisini dinlemesini söyledi. Kendi soylarının Fatih zamanından kalma manevi değerinin yüksek olan bir görevi olduğunu ve yüzlerce yıldır bunu devam ettirdiklerini belirtti. Mustafa’ya, babasının erken yaşta aralarından ayrılmalarından ötürü bu görevi babasına veremeyeceği için kendisine vereceğini ve şu an çok dikkatli dinlemesini söyledi.

Mustafa dedesinin ciddiyeti karşısında şaşırmıştı. Anlattıklarını da merakla ve hayretle dinlemekteydi. “-ne görevi” demek istese de dedesinin o gözlerinde ki yoğunluktan ötürü bu soruyu soramamıştı. Dedesi anlatmaya devam etti,  Fatih’in büyük büyük büyük babamız Hasan Bey’e bir görev verdiğini bu görevin Fatih’in bir şiirini okuyup öğrenip ne anlama geldiğini bulmamız olduğuydu. İçindeki gizemi çözmemiz bizim soyumuzun görevidir diye devam etti. Mustafa durum karşısında şaşkınlığını gizlemekten kaçınmamaya başlamış ve “-ne şiiri” diye sormuştu. Dedesi güçlü ama eskimiş kâğıt parçasındaki şiiri Mustafa’ya teslim etti.

Mustafa eve gelmiş şiiri de bir köşeye atmıştır. Okumuş fakat şiir aklının küçük bir köşesinde de birkaç kelime ancak yer edinebilmiştir. Zaman bu şekilde ilerlemektedir, Mustafa şiiri ara ara okur fakat bir şey anlamaz. Okulda Fatih’in İstanbul’dan sonraki dönemini anlatırken şiirle alakalı bir noktayı keşfeder hemen eve gelir şiiri tekrar okur ve gizemini çözdüğünü hisseder. Şiirin gizemi çözülmeye başlar ve çözülecektir.

Şiir gizli bir yeri işaret etmektedir. Süreç işler gizli kasa Mustafa tarafından bulunur. Kasada Fatih Sultan Mehmet tarafından bizzat kaleme alınmış Osmanlıca 10 sayfalık günümüz için öğütler ve emirler içeren metnine ulaşmıştır.

Siz Fatih Sultan Mehmet olsaydınız ne yazardınız?