2 aylık süreç içerisinde bilgisayar başında geçirdiğim toplam sürenin 10 saat olmadını belirtebilirim. Bu durum proje ve çalışma noktasında maalesef ciddi bir kayıp sürecide peşinden getirmiş durumda. Tüm bu kayıp zamanı telafi ederek tekrar “yeşil sahalara” döneceğim günlerin çok yakın olduğunu hissediyorum. Eğitim hususunda aklımda uzun zamandır birşeyler geziyor ve böyle bir yazı yazmayıda uzun zamandır planlıyordum.
Eğitim ve Sonucu
Eğitimciler başta olmak üzere onlarca kişiyle görüşmelerimde bir sorunun cevabını kendilerinden istedim. “Öğrencileriniz ne yaparlarsa başarılı olmuştur?” bu sorunun cevabında genel olarak aldığım ortak cevap ise “her ne yapıyorlarsa en iyisini yapsınlar” olarak oldu. Ben onlardan tek birşey istediğimi belirttiğimde ise tamamı cevapsız kaldı. Yani durum daha özele indiğinde cevaplar değişti ve genelleyen fakat daha özele inen bir cevapla karşılaşmadım.
Eğitimcilerde bu cevap kesinlikle genelden biraz bile genellenmiş özele inmedi. Farklı cevaplar aldım, “-yahu benim düşündüklerimi sadece ben mi düşünüyorum” diye aklımdan geçirdimide belirtmeliyim. Gerçekleştirdiğim sohbetlerde birde şu soruyu sorduğum ve bu soruyada aldığım cevap genel itibariyle kitaplarda yazılanlardan farklı değildir. Soru “öğrenciniz ne yaparsa devletine yardımcı olmuş olur?” diye yönelttim. Bu sorunun cevabında da genelleme yapmamız mümkün yani ders kitaplarında yazılanlar.
Eğitim ve bu eğitimin sonucu ne olmalıydı? Şimdi kendi düşüncelerime gelirsek, yaşantım üzerine kendi deneyimlerimle kazandığım kuramda bir “oluşumun” büyüklüğü oluşumun dışardaki etkileşimi ile mümkün olan bir durumdu. Bu oluşum kavramını isterseniz bir firma isterseniz bir ülke veya bir birey olarak düşünün. İlgili oluşum büyümek için dış etkenlere ihtiyaç duymakta ve bu nazarda büyüklük – küçüklük dengesini sağlamaktaydı.
Kısaca ülke içerisinde bir iş yapan firma ile ülke dışından döviz girdisi sağlayan bir firmanın hizmet konumu eşit olmadığını düşünmekteyim. Bu zamana kadar kaleme aldığım onlarca turizm içerikli yazılarımda da aynı şekilde “incoming” kavramının ne kadar önemli olduğunu belirtip o hususta başarılı olanların yerinin ayrı olduğundan bahsettim. Hatta incoming firmalarını överek haber sitelerimizde de devamlı haberlerini geçerek gerekli destekleri sunmaya çalıştım. İstanbul’dan birini alarak Alanya’da tatil yaptırmanın ülkeye hizmet noktasında pek fazla bir katkısı olmadığını düşündüm. Yurtdışından turist getiren incoming acentaları işte bu sebepten farklı bir konuma sahip oldular.
Eğitimde Neden Yok
Turizm bakanlığı başta olmak üzere Türkiye’nin turizmde ki önemli firmalarıyla çeşitli çalışmalar içerisine girdim ve analizlerimi daha derinlemesine gerçekleştirme fırsatı buldum. Amerikalı Mike (Mike bir değişkendir) bir ürün yaptığı zaman bunu tüm dünyaya nasıl pazarlarım diye düşünürken bir Türk ise bu ürünü nasıl Türklere pazarlarım diye düşünmekteydi. Aynı şekilde Japonlar, Çinliler, Almanlar vebenzeri dünyanın en güçlü ülkelerinin ortak özelliklerinden birisi de buydu. Karşılarında tüm dünya haritası vardı ve iş dünyasındayken bizim halkımız neden yurtdışına açılmaktan korkuyor diye devamlı kendime sordum. O dönemlerde bunun neden olacağını bir türlü bulamadım nitekim genel karakteristik özellik olarak nitelendirdim.
Bugünlerde Türk insanının neden penceresinde evrensel bir ticaret pazarı olmadığını ve hayallerinin neden küçük olduğunu biliyorum. Sebebi sadece eğitimde ki o altın kazanımın eksikliği. Şunu belirtmeliyim ki maalesef günümüzde hala o altın kazanım eksik durumda. Öğrencilere maalesef evrensel ticaret kuramı konusunda hayallerine fidan ekmekte yetersiziz. Hatta şunu biliyorum ki müfredatta böylesine bir altın kazanımda yer almıyor. Bu kazanım çeşitli tecrübeler ve yaşantılar sonucunda bin Türk gencinden sadece bir tanesinin keşfettiği bir şey. O ilgili Türk genci başarısız olursa bin Türk gencinin başarı kıstası da aynı derecede düştüğünü belirtmem çok zor olmazdı.
4 Yıllık Değişim
4 yıl önce bakanlıklar başta olmak üzere bir çok büyük kurumla yakın diyalog içerisinde, gerçek projelerle içli dışlı bir durumdaydım. O dönemlerde toplumda ki “evine ekmek götüremeyen” birey için dertlenmekte ve kendi başarısızlığımdan ötürü olduğunu düşünmekteydim. Bu biraz utopik bir durumdu ve bu günlerde artık toplum içerisinde bir sorun beni çok ilgilendirmezken fazlaca kendimi düşünmeye başladım. Bende neden bu tarz bir değişiklik olmuştu, bu durum ne kadarda çok üzücüydü.
Kitap Projelerinden ve Sanat Dünyasından Neden Uzaklaştım?
İstanbul’da sanat dünyasında ki arkadaşlarımdan gelen soruların başında “sen neredesin kuzum” sorusu oldu. Ben buradayım. Günde yarım sayfa bile yazsam yılda bir kitap bitirebileceğimi düşünmekteyim ve 3 kitap projemde kendi halinde yol alıyor. Genel olarak bir kaç sektörden neredeyse tamamen çekildiğim bir durumdayım. Hayatımda turizm ve eğitim sektörleri dışında 3. bir sektörde yer almıyor. Her şeyi dışarıdan izlerken eski günlerimde hayatımın temelinde olan bazı şeyleri artık hiç yaşamamış gibi hissediyorum.
Şunu Yap
İlk öğretim, Orta öğretim ve Yüksek öğretim safhalarında eğitimcilerin ürünleri olan eğitim ve öğretim, işin mantığını anlatmakta nedense yetersiz olduğunu düşünüyorum. Yazı yazmak çok önemlidir ama nasıl yazmak lazım? Lise yıllarında “konu şu hadi bir yazı yazın” diye söyledikleri için midir bilmiyorum en çok sevmediğim ders “kompozisyon” dersiydi. Kimse yazı yazmanın nasıl olacağını en temelden hangi aşamalardan geçeceğini belirtmedi. Bugünlerde yazı yazma hususunda hala kendimi geliştirme sürecim devam ederken eğitimin bana katkısının ne olduğunu düşünüyorum. Bunun gibi aklımda onlarca örnek mevcut, bunları artırmak mümkündür.
Tembellik ve Çalışkanlık Denklemi
Eğitimin temelinde çalışkan bireyler her zaman daha başarılı olurken onları yöneten kesimin çalışkanlar olmadığını aksine eğitim sistemi içerisinde tembel olarak varsayılan gruptan olduklarını belirtmek çok zor olmazdı. Nitekim tembelliği masaya yatırdığım süreçlerde hem artı hem eksi yönleri olduğunu keşfettim. Türk insanının aslında en büyük dezavantajlarından biriside çalışkan olduklarından dolayı olduğunu belirtebilirim. Birisine bir işi verirsin ve hayatı boyunca sıkılmadan o işi sorgulamadan gerçekleştirir ve o süreci devam ettirir. Fakat bir Amerikalıya verdiğiniz zaman ilgili süreç farklı ilerleyecektir. Tembeldir ve ilgili ürettiği vazoyu üretme konusunda her gün aynı şekilde bunu yapamayacağını düşünür ve olayı otomatiğe bağlamak isteyecektir. Tembelliği onu kendi yerine üretim yapan bir makineye itecektir. Çalışkan Türk her gün kendi elleriyle 5 vazoyu sıkılmadan usanmadan yaparken, diğer taraftan tembel oturduğu yerden makineye 50 tane vazo yaptırmaktadır. Herşey buradan başlamıştır ve buradan devam etmektedir. Tembel zekaya ihtiyaç gerçekten çok fazladır.
Çalışkan değildim fakat başarıyı çok arzuluyordum. Yaptığım işleri yapmaktan daha fazlasıyla otomatiğe bağlamak için zaman harcadım ve kendi alanımda gerçekleştirdiğim bir çok otomatik sistem bulunmaktadır. Şunu rahatlıkla belirtebilirim ki aynı anda 10 kişinin yaptığı işi tek başıma gerçekleştirebilmekteyim. Nitekim kendi çalışmalarımın ayda 2 milyon insana ulaşıyor olması da sıfırdan geldiğim bu sürecin bir sonucu ve kanıtıdır.
Neden Olamayacağını Dinlemek
Bu zamana kadar kalkıştığım işlerde insanların bana neden olmayacağını anlatmalarını dinledim. Artık aklımda kurguladığım projenin adımlarını kimseye aktarmadan sadece yapmakla meşgulüm bu işleri daha fazla hızlandırmak ve daha az hırs kırıcılığı getirmekte. Geçen süreçlerde Aşka benzer birşey yaşamış olmakta bu zamana kadar karşımda duran hedefin azıcık yer sapmasına neden oldu.
Bu başlıklarla ve kısa özetlerle değindiğim eğitim hususunda ilerde daha derinlemesine bir çalışma yapmayı da şimdiden planladığımı belirtebilirim.